default_mobilelogo

İlk yazımı okuyan herkes- en başta eşim- neden huzur noktası diye yazdın dedi.. Neden mi? Çünkü adanın her noktasının bir başka ruhu var… Adaları hep sevmişimdir zaten… Dünyadan ve karmaşadan kopukluklarını, kendi içindeki rahatlıklarını… Ben her köşesinde, insanların yüzlerinde huzuru gördüm…

Gezimizin devamına gelecek olursak; 2. Sabah kahvaltımızı arkadaşlarımızın kaldığı Philonexia Otel de kişi başı 5 Euro, Toplam 20 euro vererek yapıyoruz.  Kahvaltı dediysem hemen sevinmeyin :) Domates, Kaşar peyniri, poşet çay, iki çeşit reçel, kuruvasan, ekmekten ibaret çeşitler, ancak hiç yoktan iyidir diyoruz. Tüm dünya gelsinde Türk kahvaltısı görsün diyerek otelden ayrılıp, adanın doğu kıyısını gezmeye başlıyoruz.

 

İlk hedefimizde aslında Marble Beach (Saliara Beach) vardı. Hani şu Yunanistan tanıtımlarında kullanılan Avrupanın Maldivleri denilen yer.

Yolunun çok kötü olduğunu bildiğimizden dolayı eşim zaten arabayı o yola sokma konusunda tereddütlü idi sonuçta da zaten yol ayrımını kaçırıp yolumuza devam etmek zorunda kalıyoruz.

Döndükten sonra yolu araştırıyorum ve öğreniyorum ki Limanas Port’tan 7 euro karşılığında teknelerle Marble Beach’ e ulaşım sağlanıyormuş. Demekki yollar okadar kötü diyerek seviniyorum :)

Safari Jeep kiralamak ise 2. alternatif olabilir. Yolda hiçbir tabela yokmuş, Makriammos Bungalow oteli gördükten sonra dümdüz ilerlemek gerekiyormuş. İlk karşınıza çıkan bembeyaz sahil Saliara beach. Buradan 600 metre kadar güneye ilerledikten sonra bir plaj daha varmış ki daha sakin ve daha güzelmiş. Herhangi bir tesis olmadığı için içecek ve yiyecekleri yanınızda götürmeniz gerekiyormuş...

 

 

Adanın doğusu İpsarion Dağlarının kapladığı yüksek ve yolları bol virajlı bir bölge. Yol üzerindeki ilk durağımız GOLDEN BEACH. Uzun kumluk bir kumsal, bir çok tesis mevcut ancak deniz genel olarak dalgalı. Bu nedenle birkaç fotoğraf çektikten sonra yolumuza devam etme kararı alıyoruz, çünkü biliyoruz da önümüzde daha çok güzel sahil var.

Yol üzerinde yine bir çok noktada fotoğraf çekmek için dura dura bolca kahkaha ile güneye doğru iniyoruz. Arkadaşımızın biri amatör bir fotoğrafçı olunca çok güzel kareler çıkıyor ortaya…

 

 

 

 

 

Öğle güneşinde yanmaya başlayınca PARADİSE BEACH çıkıyor karşımıza ve artık denize girmeliyiz diyerek duruyoruz. Ağaçlık altında bir yer otopark olmuş tabiki ücretsiz. Ancak burada güzel bir tesis var ve 2 şezlong+1 şemsiye 7 euro fiyat isteniyor. Thassos a gelip te şezlonga para vermeyi kabul etmediğimiz için kıyının en sağında bulunan kayalık ve gölgelik bir alana atıyoruz kendimizi… Deniz altı muhteşem, zaten bu yüzden kayalık alanları tercih ediyoruz. İşte keyif bizde…

Tesisten aldığımız 2 frappe, bir büyük soda, 1 coconutwater için 12 euro veriyoruz. Kayalık alanı bulmuşken, fotoğraf çekmeyi seven biri ile poz vermeyi seven biri-yani ben-  yan yana olunca tabi ki dağ taş demeden hatıra biriktiriyoruz kendimize…

 

 

Akşam olmasından korkarak tekrar düşüyoruz yola hedefimiz 2 gün de Thasos'un bütün sahillerini görmek.

Hedefimizde Alyki yada Aliki Beach var. Bu kavram karmaşasından bir başka yazımda gireceğim zira beni çok zorladı… İşte ALYKİ ANTİK KENTİ ve ALYKİ BEACH

Öncelikle antik kenti gezelim diyoruz, giriş ücretsiz ancak tarihi bu kadar uzun olan Yunanistan için çok küçük bir antik kent, bizde hayal kırıklığı yarattı…

Bir lahit ve birkaç batık kaya ile sonlanıyor antik kent. Bir Acropolis yada Türkiyedeki Efes değil, ancak gitmişken görmek, hafızalara kazımak lazım. Fotoğraf çekip, hatırlarımızı da yanımıza alıp, denize girsek mi acaba diyoruz ancak Alyki Beach biraz küçük ve çok çocuk vardı.

Sahil sığ ve genel olarak kumluk olduğu için, gündüz saatlerinde çok kalabalık olduğunu gitmeden okumuştum zaten.

 

 

 

 

Bir sonraki noktamız Giola olacak. Yine tanıtımlarda kullanılan doğal olarak oluşmuş bir kaya. Ancak oteldeki görevlinin anlattı kadarı ile yolu uzun ve zorlu… Üstelik güneş tam tepedeyken gitmenin daha güzel olacağını söylediği için yola dair tereddütlerimzi var. Zira arabamızın altı alçak ve şoförümüz bu konuda biraz hassas :) Yürümek ise hiçbirimiz istemiyoruz çünkü hepimizin omuzları kızardı ve hava çok sıcak… Gelmişken görelim diyerek giriyoruz yola ancak yol daha başındayken kötü… Arazi aracı şart yada bisiklet… İlk ayrım noktasına geldiğimizde daha nekadar bu şekilde gidilecek diyerek yolda gördüğümüz Türklere soruyoruz ve aldığımız cevap: ‘Yol çok kötü, o araba ile gitmeniz biraz zor ve Giola çok kalabalık ve çok pis.’ Olunca geri dönüyoruz.

Akşam olmadan denize girmeliyiz diyoruz ve ASTRİS ’te bulunan MARLEY BEACH te son kez deniz girip Limenaria’ya doğru devam ediyoruz.

 

LİMENARİA thassos’un güneydeki tek büyük yerleşim noktası…

Hergün bu kadar insan nerede acaba diye kedimize sorarken herkesin burada olduğunu anlıyoruz. Çünkü bayağı kalabalık var. Bayram tatili olmasından kaynaklı olarak Türk turist yoğunlukta.

Yemek yediğimiz yer Kostis Restaurant… Yaşlı sahibi az biraz Türkçe bilip, birde Türkçe menü çıkarınca karşımıza gönlümüzü fethediyor ve otuyoruz hemen.

Çok aç olduğumuzu anlayan Kostis Amca aparatif birşeyler ikram ediyor ve Pirinçli midye+Kalamar+ cacık+kabak kızatması+salata+ahtapot+6 cola+2 portakalsuyu için toplam 62 euro ödüyoruz.

Porsiyonların bir öncek akşama göre daha küçük olduğunu düşünerek kalkıyoruz mekandan ve Limenaria da gezmeye başlıyoruz. Klasik bir sahil kenti burası. Sahil boyunca restaurantlar, cafeler, dükkanlar var. Hemen hemen her yerde zeytinyağıi zeytinyağlı sabun, doğal el kremleri var.

Topu 1 euro olan son derece lezzetli dondurmalarımızı da yiyip otelimize geri dönüyoruz.  Psiliammos’a el sallayarak vedalaşıyoruz bu güzel ada ile.

 

Sabah marketten peynir domates vs. alıp kendi kahvaltımızı kendimiz hazırlıyoruz ve 12.45 feribotu ile Halkidiki’ye gitmek üzere yola çıkıyoruz.

 

 İyi gezmeler

Merve